İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ KORKU SİYASETİ İLE SİNDİRİLEMEZ
Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 72. Yıldönümü. Bildirgenin ilan edildiği 1948 yılında, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı karanlık günlerden aydınlığa atılacak adım olması umuduyla “özgürlük, adalet ve barış” şiarıyla insan haklarının tanındığı evrensel bir düzen kurulmasına karar verilmiş, bu amaçla “korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş insanlar için özgürlüğe sahip olacakları bir dünya” hayali tüm insanlık adına ortaklaştırılmıştır.
Bu beyanname, tüm insanların özgür ve eşit haklara sahip olarak doğduklarını hüküm altına alarak, kişilerin ayrım gözetmeksizin her türlü keyfi uygulamadan uzak bir yaşam sürmelerini garanti altına almıştır. Bugün gelinen zamanda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ortaya koyduğu temel değer, ilke, esas ve amaçlardan çok uzak olduğumuza üzülerek tanıklık etmekteyiz. Bildirgenin amaçladığı ilkelere uygunluk, coğrafi olarak farklılık gösterse de, evrensel olarak baktığımızda iktidarlarca ortaya konan pratiklerlerden insan hak ve onuruna yarışır uygulamaların olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ülkemizde yaşanan ve her geçen gün artarak devam eden insan hakları ihlallerine toplumun alışması istenmekte ve yaşanan bu hak ihlallerine karşı duruş sergileyenler ise korku siyaseti ile sindirilmeye çalışılmaktadır. Ancak buradan tekrar ve yüksek sesle dile getirmek isteriz ki, insan hakları mücadelesi korku iklimi yaratarak, tehdit ve sindirme engellenemeyecek kadar büyük bir insanlık birikimine dayanmaktadır.
Bilindiği üzere Yaşama hakkı, en temel haktır. Bu hak karşısında diğer haklar türev, ikincil haklar konumundadır. Diğer tüm hakların kullanımı ve varlığı bu hakka bağlıdır. Yaşam hakkı ihlali sadece devletin güvenlik güçleri tarafında gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı değildir. Üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen fakat devletin, “önleme ve koruma” yükümlülüğünü yerine getirmeyerek neden olduğu ihlalleri de kapsamaktadır. Ülkemizde son dönem yaşananlar karşısında yaşam hakkının kutsal olduğu teorik olarak kabul edilmesine rağmen Soma Faciası, Çorlu tren kazası, Kemal KURKUT’un öldürülmesi olayı ve daha sayamadığımız birçok olayda yaşam hakkının ihlal edildiği ve bu ihlallerin etkin ve yeterli bir şekilde soruşturulmadığı açıktır.
Son yıllarda, kişileri cezalandırma ve yıldırma aracı olarak işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının büyük artış gösterdiğine şahitlik ediyoruz. Türkiye genelinde 2015 yılında 2.071, 2016 yılında 1.458, 2017 yılında 2.682, 2018 yılında 4.513, 2019 yılında 1.477 işkence vakası olmak üzere son beş yılda 12.201 kişi, işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Bu rakamlar yalnızca hak örgütlerince kayda alınan başvuru sayılarından ibarettir. Ancak hepimiz kayıtlara geçemeyen daha nice işkence vakalarının olduğunu biliyoruz. Kaldı ki ülkemizde insan haklarının ihlal edildiği, hukukun üstünlüğünün değil de üstünlerin hukukunun uygulandığı,sadece bizim tarafımızdan dile getirilmemektedir. 2019 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre (Rule of Law Index) Türkiye, 126 ülke arasında 109'uncu sırada yer almaktadır.
Ülkemizde son dönemlerde “Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının yok sayılması”, “talimatlı yargı”, “ötekileştireme siyaseti”, ''cezasızlık politikası'', “OHAL dönemi uygulamalarının devam etmesi”, “ekonomik krize bağlı olarak temel hakların kısıtlanması”, insan haklarına dayanan hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Gün geçtikçe, Anayasanın 2. maddesinde belirtilen demokratik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olma ekseninden uzaklaşmakta olduğumuzu kaygı ile izlemekteyiz.
Düşence ve ifade özgürlüğü ile bağlantılı olarak basın üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrol 2020 yılında da sürmüştür. Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller yaşanmıştır. Bu yıl içinde de gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmıştır.
2020 yılı çok sayıda insan hakları savunucusunun ulusal ve uluslarası mevzuattan kaynaklı temel ilkeler çiğnenerek gözaltına alındığı, tutuklandığı ve saldırıya uğradığı bir yıl olmuştur. En son Diyarbakır Barosu, Eğitim-Sen ve Türk Tabipler Odası üyeleri hakkındaki soruşturma ve kovuşturmalar örgütlenme özgürlüğü üzerinde yaşanan baskıların açık göstergelerindendir.
Hak ihlallerinin adeta günlük yaşamın bir parçası haline geldiği ülkemizde bütün ihlalleri tek tek sıralamanın mümkün olmadığı malumdur. Aynı zamanda Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin henüz oluşmadığı da açıktır. İşte bu nedenlerle insanların ırkından, renginden, cinsinden, dilinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri, ülkemizde henüz yeterli koruma bulamamaktadır.
Bütün bu nedenlerle, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi yönündeki çalışmalar ve yasal düzenlemeler, kağıt üzerinde olsun diye değil, hak ve özgürlüklerin tüm insanların ihtiyacı ve demokrasinin bir gereği olduğu için yapılmalıdır. Bu açıdan özellikle özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak mevcut hak ve özgürlüklerden taviz verilmesi bizim açımızdan asla kabul edilemezdir.
Her zaman dile getirdiğimiz gibi, hak ve özgürlük alanını genişleten, insan hakları ihlallerine karşı temel bir güvence olan, çoğulcu, yeni ve demokratik bir Anayasa ihtiyacı önem arz etmektedir. Hak ihlalleri konusunda Uluslararası temel belgeleri ve ölçütleri esas alan yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir.
Yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen insan haklarına dayalı, hukuku önceleyen ve yasalara dayanan bir yönetimle insan haklarına saygılı, demokratik, özgürlükçü ve refah düzeyi yüksek bir ülke olabileceğimize olan inancımız tamdır. Temel insan haklarını sağlamak, gözetlemek bir lütuf değil devletlerin asli görevidir. Ve yine temel insan haklarını tanımak ve insan hak ve özgürlüklerine karşı her türlü ihlali engellemek de yönetenlerin asli görevidir.
DEVA Partisi olarak her türlü hak ihlalinin takipçisi olacağımızı ve evrensel insan hakları ilkelerini benimseyerek her türlü hak ihlalleriyle kararlılıkla ve etkin bir şekilde mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyurur ve yetkili tüm makamların aynı hassasiyet ile davranmalarını temenni ederiz.
DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı
Hukuk ve Adalet İşleri Başkanlığı